Bu Blogda Ara

15 Kasım 2010 Pazartesi

Bir David Lynch Filmi Kayıp Otoban (Lost Highway) Üzerine


Orjinal Özeti: Los Angeles’da yaşayan ve bir gece kulübünde caz saksafon çalan Fred Madison(Bill Pullman ) adlı bir adamın başından geçen garip olaylarla başlıyor.Karısı Renee’nin(Patricia Arquette ) kendisini aldattığı paranoyasıyla yaşayan Madison, evinin dışarıdan kamerayla çekilmiş görüntülerinin yer aldığı bir kaset alır. Ardından bu sefer evin içininin çekildiği bir kaset daha alan Madison, daha sonra karısıyla yatak odasındaki görüntülerinin yer aldığı üçünücü bir kaset daha alır. Bu sırada karısının, daha önce hiç tanımadığı bir arkadaşının partisine katılan Madison, burada kendisini tanıdığını ve şu anda evinde olduğunu söyleyen garip bir adamla(Robert Blake) tanışır. Ertesi gün karısının evde ölü olarak bulunması üzerine zanlı durumuna düşen Madison, aleyhine olan deliller üzerine, karısını öldüren kıskanç koca suçlamasıyla hapse atılır. Karısının öldürülmesine dair hiçbir şey hatırlamayan Madison, gelişen olaylar karşısında ne yapacağını bilemez. İşte tam bu sırada dört duvar arasında tıkılıp kalan Madison, bir anda ortadan kaybolur ve yerine Pete Dayton(Balthazar Getty) adlı genç bir adam geçer. Dayton, arabasının bakımını sadece kendisine yaptıran bir gangsterin Alice adlı sevgilisine aşık olan bir genç bir oto tamircisidir. Alice ile birlikte gangsterlerin elinden kaçmaya çalışan Dayton, sevgilisinin, kirli geçmişinden kurtulması için, Alice’i fahişe olmaya iten adamı öldürmeye karar verir.
Kendi Yorumum:  Filmin hemen başlangıcında fredin sigara içtiği sahnedeki kapı sesine dikkat ediniz; muhtemelen fredin eşini öldürdüğü için girdiği hücrenin kapı sesidir. Fred sigara içtiği an bütün hayatını düşünmeye başlar filmde tam da burda başlar. Fred müzisyendir ve geçmişini çok iyi bilmediği eşi renee in kendisini aldattığını düşünmeye başlar bunu çalıştığı bardan evi aradığı sahneden çıkartabiliriz. Bununla birlikte fred cinsel zorluklar yaşayan birisidir bunu da yine reene in fredin sırtına vurup önemli deil dediği sahneden anlayabiliriz. Tüm bunların toplamında fred psikolojik olarak çöküntüye uğramış ve bu eşini öldürecek noktalara kadar uzanmıştır. Bu fredin gerçek olan ama istemediği yaşamıdır. Daha sonra fred kişilik bölünmesi yaşayarak pete e dönüşür. Pete fredin olmak istediği karakterin beynindeki düşüdür. Pete frede göre cinsel olarak sıkıntı çekmeyen güçlü genç birisidir. Pete in ilk sahnede şezlonglarda güneşlendiği sahneye dikkat edin rahatlık ve huzuru simgeliyor yani fredin istediği yaşam. Filmde bizi en şok eden sahne hapishenede başka bir karaktere dönüşmesi aslında fredin kafasında kurguladıklarıdır. Ayrıca fred geçmişi istediği gibi hatırlamak istediğini dedektifler geldiğinde fotoğraf makinesiyle ilgili söylediklerinden anlayabiliriz. Filmin sonunda pete tekrar frede dönüşür ve fred dick laurenti öldürerek intikamını alır ve bunu kendisine söyler bu da filmi başa döndürür. Fredin son sahnede arabayla polislerden kaçarken başını salladığı sahne muhtemelen elektirikli koltukta idam edildiği andır. Filmin bizi en şaşırtan karakteri ise mystery man e gelelim. Muhtemelen eve gönderilen ilk iki videoyu mystery man çekti bunu kamera elinde sürekli dolaştığı sahnelerden anlayabiliriz. Muhtemelen mystery man eve gönderdiği 3. kaset renee in geçmişindendi ve fred bu video kaseti izledikten sonra eşini öldürdü.Mystery man fredin yatak odasına varana dek bütün hayatını izleyebilmektedir. Mystery man muhtemelen mulholland dr. daki hollywood eleştirisinin devamıdır. Mystery man karakteri muhtemelen fredin hayatını takip eden bir gazetecidir ya da benzeri bişeyi simgeler. Aynı anda evde hem evde hem parti de olması da gazetecinin haber alma özgürlüğü bahanesiyle kişilerin özel hayatlarına inmesine göndermedir. Mystery man yine fred le ilk diyaloğunda tanışıyoruz der gazeteciler bütün ünlülerle tanışır :). Filmi anlamak için defalarca izlemek gerekiyor ki Slavoj Zizek David Lynch’ın kayıp otobanı isimili kitap yazmıştır. Umarım filmi anlamıza kısmi bir yardımı dokunur... Aşagıdaki videodan filmin frangmanını izleyebilirsiniz.

13 Kasım 2010 Cumartesi

5.gün (Vizeler)

Vizeler yaklaşıyor ,öğrenci için dönüşü olmayan yola giriliyor yani. Bir finalin dönüşü var çünkü bütü var ama vizenin tekrarı yok %40 lık etkiside düşünüldüğünde de hiç yabana atılmaması gerekiyor. Üniversitedeki 11. dönemim dolayısıyla 11. vize dönemime giriyorum... 13 tane ders alıyorum bu dönem 8 tanesinin vizesine giricem ve 6 tanesini geçmeyi hedefliyorum. Bir dönemde 6 ders geçmek genel olarak baktığında baya iddialı bakalım. Öncelikle vize-final-büt denklemini çözmekle başlamak gerekiyor. Vizenin %40 olduğunu yazmıştım dolayısıyla aslan payını final alıyor. Ancak bütlerden sonra 2-3 hafta okul olduğu düşünüldüğünde finaldeki soruların büyük oranının vizedeki sorulardan oluşacağı da bi gerçek. Final benim için önemsiz çünkü  samsunluyum memlekete git gel derdim yok büte de girebilirim. Yani finali ekarte ediyorum benim için önemli olan vize ve büt. Ancak şehir dışından gelmiş bir öğrenci için vize-final daha önemli. Neyse. Sınav sistemine biraz baktığında esas çözülmesi gereken kilide geliyoruz. Üniversite gibi akademik bir alanın toplum için bilimsel bilgi üretmesi ve var olanı geliştirmesi gerekirken maalesef üniversitelerimiz toplum yerine egemen sınıfa bilim üretmekte ve akademik eğitimden çok uzakta. Eğitim bir bütün olarak analitik-sentezci yöntemden uzak ezberci bir hale bürünmüş durumda. İşte bu ezberci eğitimin direk karşılığı VİZE-FİNAL-BÜT. Ders notlarını en iyi ezberleyebilen öğrenci en yüksek notu alan ve en iyi öğrenci olma durumuna geliyor. Bu öğrenci gelecektede pek tabi öğretici konumuna geçiyor ve kendi yaptığını öğrenciden istiyor ezberci çark bu şekilde yürüyor. Bir profesör asistanlıktan doneçtliğine ders anlattığı bütün dönemlerde hep AYNI dersi anlatmıştır. Hatta dikkatinizi çekmiştir çoğu öğretmenin tamamen sararmış kalın anlatma notlarından oluşan defterleri vardır. Yıllardır hep aynı defterden anlatmıştır çünkü :) Pratik için kullanılan labaratuarların hali ise başlı başına başka bir blog yazısının konusu... Yani sonuç olarak 2 haftalık bir ezberleme dönemine girdim :) ve tabi birçok öğrencide bu dönemde. Esasen dersi cc gibi notlarla geçen öğrenciler tek gecelik çalışmayla geçerler. Tek gecelik çalışma daha mantıklıdır bi noktasında çünkü iki hafta önce ezberlediğin bir notu sınavdan 4-5 saat önce ezberlemiş olmak daha avantajlıdır. Bu terich ettiğim ya da önerdiğim bir yöntem değil 12 den sonra başlanan çalışmalar sonucunda nasıl olsa kalacam deyip batağa dönmeyle de sonuçlanabilir klasik yöntemde... Bir de araya bayram girmiş durumda bayramda memlekte giden öğrenciler eş dost ziyaretinde memleket özleminde ders çalışmaya vakit ayırmaları pek mümkün değil... Kalır geriye bir hafta bir haftada bir öğrenci kaç vizeyi yani dönüşü olmayan yolu iyi notla bitirebilir? Bir de hayatını ders çalışmaya - ezberlemeye- ayırmış öğrenciler onlara ne demeli onların asosyal yaşamı başka bir bloga. Ders mi çalışsam ne yok saat geç oldu makarnamı bitirip bu geceyi kendime vericem....

12 Kasım 2010 Cuma

4.gün

 
Bugün sabah dokuz gibi kalkıp on onbeşteki derse yetişmeye çalıştık. şehre yeni yapılan hafif raylı sistem -tramvay- dolayısıyla üniversiteye giden dolmuşları belediye kaldırttı. Artık üniversiteye giden TEK ulaşım aracı belediyenin tramvayı oldu ha bir sayısı çok az olan tercih edilmeyen otobüsleride unutmamak lazım. Dolmuşçular eylem yapacaklarını söylediler ama eylemleri beş dakika bile sürmedi şoför bilmem ne başkanı gelerek başkanımızı seviyoruz dedi. Dolmuşcular bir anda herşeyi kabullendiler, eylem falan da yapmadılar haklarını aramak için zaten bizim toplumumuzda hak almak için eylem yapan kim kaldı ki... Bir yandan da iyi oldu diyorum yıllardan üniversiteye TEK ulaşım aracı yine otobüsleri saymazsak dolmuşlardı ve fiyatları fahiş denilecek seviyedeydi 1.75... Üniversite öğrencileri bu fiyatı düşürmek için yaptıkları onlarca eylem maalesef sonuçsuz kalmıştı. Ayrıca şoförlerin öğrencilere hor davranması bağırması çağırmasıda cabasıyda. Bütün bir öğrenci milleti dolmuş şöferlerinin -tabiki içlerinde iyi denilebilecek şoförlerde vardı- iğrenç davranışlarından bıkmıştı. Ana avrat sövmelerden, para atmalara akla gelebilecek bir çok şey... Birde günlük milyara dayanan gelirlerini gerine gerine bizim önümüzde söylemeleri. Ellerinde deste deste öğrencinin üzerinden kazandığı paralar vardı artık bunu kazanamayacaklar ve zamları geri çekmek için yaptıkları eylemde bizi mecbursunuz edasıyla gülümsemelerini şimdi onlara iade ediyoruz size mecbur deiliz..
Beterin beteride vardır derler aynen doğruymuş dolmuşculardan kurtulduk derken şimdi tramvaycılara tosladık her durakta "5" tane güvenlik görevlisi başlangıç oldu. Dolmuşla okula 20 dakikada giderken tramvayla okula 45 dakikada zor gider olduk ve o ne. Fiyat aynı 1.75 bu kadarıda pes artık. Aynı fiyata 2 kat yavaş gidiyoruz olacak iş değil şehre sözde teknoloji getirdiler dünyanın terkettiği rayları getirdiler...O ne samkartımız yok, tramvayın çağ öncesi teknolojisinden okula çıkamıyoruz dolayısıyla rektörlüğe gelmeden bitiyor şimdi sıkı durun servis amacıyla kullanılan otobüslere binmek için 1.50 daha vermemiz gerekiyor yani 3.25 e dersimize gitmiş oluyoruz... Şimdi bu SOYGUN değil de nedir... Samkartı olmayanlarda bu parayı kuzu kuzu veriyor pek tabi ben vermiyorum verdirmemeye çalışıyorum ama bakalım.
Sonuç olarak tramvayın gelmesi ulaşım problemini çözmedi daha da derinleştirdi ve öğrencinin cebine pis ellerini iyice soktular. Öğrenciyi para olarak görmekten vazgeçin öğrencinin parası yok. Neyse benim büfeye çalışmaya gitmem lazım

3.gün

Şimdilik blogumu bir günlük gibi devam ettirmeyi düşünüyorum. Siteye arama motoru ve altta balıklar koydum, siteye giren arkadaşlardan farenin sol tuşuna tıklayarak balıklara yem versinler lütfen. Birisi kendim olmak üzere blogu üç kişi takip ediyor. Bugün sabah uyanamadığım için düznli olarak gittiğim analitik kimya dersine gidemedim. Normalde uyanamayıp derse gidememek gibi bir sorunum yok sadece oda arkadaşımın telefonunun alarmının çalmasını bekledim ama çalmadı çünkü kurmamış. Normalde sekiz buçuk gibi uyanmıştım tahminimce. Öğleden sonra saklıbahçede arkadaşlarla tavla oynadık öncesinde otobüs biletlerine bakmaya gittik ama bayram nedeniyle hiç koltuk kalmamıştı. Akşam arada sırada büfesinde yerine baktığım abinin büfesine baktım. Büfede çalışırken yandan bu sabah ki analitik kimya labaratuarına çalıştım. Sonra büfenin yanındaki bara uğrayıp biraz sohbet ettikten sonra eve döndüm. Daha sonra raporumu yazdım ve bloglama yaptım:) herkese iyi geceler... sabah 8 de kalkıp okula gitmem gerkiyo ama önce "bal" filmini izlemem lazım şu an torrentten inmek üzere...